Edinburgh İskoç kültürünün en önemli şehri ve çok sayıda yazara, filozofa ev sahipliği yapmış bir yer. İlginç bir coğrafyası var, şehrin eski kısmı ile yeni kısmı birbirine paralel uzanan iki tepelik alana kurulmuş ve aradaki vadide ise geniş bir demiryolu bulunuyor. Edinburgh’u gezmek ise oldukça kolay, kentteki iki ana arter olan Royal Mile ve Princes Street üzerinden her yere ulaşabiliyorsunuz.
İngiltere Kraliyet ailesinin 16.yüzyıldan beri kullandığı bir saray Holyrood Sarayı. İngiltere kraliçesinin yaz aylarında törenler düzenlediği söyleniyor. Saray, yalnızca kraliyet ailesi tarafından kullanılması ile değil İskoçya Kraliçesi Mary Stuart’ın esir tutulduğu kulesi ile de ünlü.
Sarayın arkasında yer alan Holyrood Park’ın sınırları içinde bulunan Arthur’s Seat (Arthur’un Koltuğu) ise adını Kral Arthur’dan alan bir tepe. Sönmüş bir volkanik tepe olan Arthur’un Koltuğu, çok yüksek olmadığından yürüyerek tırmanmak ve çevreyi doya doya seyretmek mümkün olmakta. Bununla birlikte parkta üç göl de mevcut bulunuyor.
Craigmillar Kalesi
7 asırlık bir geçmişe sahip ve Holyrood Park’ın yanında bulunuyor. Parkın doğusunda kalan Duddingston Köyü ise 1124 yılından beri ayakta duran eski bir yerleşim yeri ve gezilmesi gereken yerlerden biri durumunda.
Kraliyet Botanik Bahçesi
Dünyanın en büyük botanik bahçelerinden biri olan Royal Botanic, iki akedemisyen tarafından 17. yüzyılda kurulmuş. Dünyanın dört bir yanından getirilmiş zengin ve çeşitli koleksiyonu ile turistlerin ilgisini çekiyor. 70 dönümden fazla arazi içerisinde Rock Bahçesi, Alp Evleri, Woodland Bahçesi, Gölet, Arboretum, Çin Yamacı ve Rhododendron Koleksiyonu gibi çeşitli kısımlar bulunmakta.
Edinburgh Kalesi
İçindeki binalarla bir şato gibi görünen kale, 1000 yıldır kullanılıyor. İçinde yer alan St Margaret Şapeli de tarihi bir ibadethane, tüm Edinburgh’taki en eski bina unvanını taşıyor. İskoç Kraliyet Mücevherlerinin sergilendiği kalede en eski top olduğu düşünülen Mons Meg’i de görebilirsiniz.
Aziz Giles Katedrali
1124 yılında I. David’in Roma ve İskoç kilisesi arasındaki bağı kuvvetlendirmek istemesi amacıyla yaptırılmış. 400 yıl boyunca Katolik mezhebine hizmet eden gotik tarzdaki yapı, 1560 yılında İskoç Parlamentosu’nun papalığı kaldırması ve Protestan mezhebini kabul etmesi üzerine ise bir değişim yaşamış. Hatta bina içerisindeki vitray pencereler bile o dönemde çıkarılmış. Katedralin içinde zaten reform sırasında Protestanlar’ın lideri olan John Knox’un heykeli görülüyor.
İskoçya Ulusal Müzesi
1998 yılında hizmet vermeye başlayan müzede, 10 binden fazla eserin sergileniyor. Ziyaretçilerini İskoçya topraklarının köklü tarihine doğru yolculuğa çıkaran müzede silah ve mücevher gibi eşyalar da sergileniyor.
İngiltere Kraliyet Yatı
968 resmi gezide kraliyet ailesi tarafından tam 44 yıl boyunca kullanılmış. 1953 yılında John Brown & Co tarafından tarafından yaptırılan yat, 33 metre boyunda. Kraliyet ailesi gemi ile resmi yolculuklara çıkmaya 17. yüzyılda başlamış ve 1997 yılında bu gemi ile son vermiş olması dolayısıyla yatın kraliyet ailesi tarafından oldukça özel bir yeri var. Günümüzde gemi içerisinde isteğe bağlı olarak konaklayabiliyor veya yemek yiyebiliyorsunuz.
Yazarlar Müzesi
Eski İskoç edebiyatının önde gelen üç ismi Robert Burns, Walter Scott ve Robert Louis Stevenson’a ait el yazmaları, çalışma masaları, kullandıkları kalemler gibi çeşitli nesnelerin sergilendiği, küçük ve ücretsiz bu müze hemen katedralin ilerisindeki bir ara sokakta bulunuyor.
Camera Obscura
Tepeden topladığı ışığı karanlık bir odaya odaklayarak bulunduğunuz yerden bütün Edinburgh’u görmenizi sağlayan yapı 150 yaşında. Bununla beraber optik illüzyonların sergilendiği bir salona da sahip.
Yorumunuzu buradan gönderebilirsiniz