Dünyanın yaşadığı en büyük nükleer felaket olarak kabul edilen Çernobil faciası 1986 ylında Çernobil Nükleer Santrali'nin reaktörlerindeki patlama ile meydana geldi. Yalnızca kendi bulunduğu bölgede değil çok uzak ülkelerde bile uzun yıllar süren sağlık problemlerine ve binlerce insanın bu nedenlerle vefat etmesine neden oldu. Üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen Çernobil kelimesinin nesiller boyu bilinir olması yaşanan facianın boyutları hakkında fikir vermektedir.
Çernobil Nükleer Santrali Neredeydi?
1986 yılında Sovyetler Birliği'ne bağlı bir devlet olan Ukrayna'nın başkenti Kiev'e 130 km uzakta bulunan Pripyat şehri nükleer santralde çalışanlar ve onların aileleri için inşa edilmiş bir şehirdi. Santrale uzaklığı sadece 3 km olan bu şehirde o dönemde 49 bin kişi yaşıyordu. Ayrıca santrale sadece 15 km uzaklıkta bulunan Çernobil şehrinde de 12 bin 500 kişi yaşamaktaydı. Çernobil Nükleer Santrali'nin kurulu olduğu 30 km çapındaki dairesel bölgede yaşayan nüfus ise 130 bin kişi civarındaydı.
Çernobil Nükleer Santrali'nin Özellikleri
Sanraldeki patlamanın yaşandığı yıl Sovyetler Birliği dünyanın en güçlü iki devletinden biriydi. Sovyet yetkililerin övünç kaynağı olan bu santralin 1 ve 2 numaralı reaktörleri 1970 ve 1977 yılları arasında inşa edilmiştir. 3 ve 4 numaralı reaktörler ise 1983 yılında tamamlanarak hizmete alınmıştır. Kazanın gerçekleştiği 1986 yılında ise 5 ve 6 numaralı reaktörlerin henüz inşaatları tamamlanmamıştı.
Çernobil Nükleer Santrali Sovyet mühendislerince dizayn edilmiş, hafif zenginleştirilmiş Uranyumu yakıt olarak kullanan, basınç tüpü sistemine sahip ve 30 milyon kişinin elektrik ihtiyacını karşılayan çok büyük bir santraldi.
Çernobil Nükleer Santrali Neden Patladı?
25 Nisan 1986 tarihinde 4. reaktörün mühendisleri reaktörün ana güç kaynağı kaybedildiğinde türbinlerin ana pompalara ne kadar daha güç pompalayacaklarını hesaplamak üzere bir deney planladılar. Deneyin kontrolü Anatoly Dyatlov adlı yetkilideydi. Deneyde görev alan mühendis Aleksandr Akimov santraldeki gücün 700 MW'dan daha düşük olmaması gerektiğini amiri pozisyonundaki Dylatov'a iletti ancak amiri onu dinlemeyerek gücün 200 MW seviyesine düşürülmesinde ısrar etti.
Çernobil gibi kaynar su reaktörleri sistemini kullanan santraller düşük güçte çalıştıklarında çok kolay bir şekilde kararsız yapıya geçerler ve kontrolü zorlaşır. Kontrolden çıkıldığı anda ise facia kaçınılmaz olur. Deney her ne kadar kontrollü olarak yapılmış olsa da kontrol çubuklarının yanlış dizayn edilmesi ve düşük güçte çalıştırma kazanın fitilini ateşlemiştir. Kontrol çubukları reaktöre girdiğinde aşırı bir güç artışı yaşanmıştır.
26 Nisan 1986 tarihinde saat 01:23'ü gösterdiğinde reaktör gücü kontrolden çıktı ve normal değerlerin tam 120 katına ulaştı. Reaktördeki sıcaklık aniden 4500°C'ye çıktı. Bu sıcaklık Güneş'in yüzey sıcaklığına eşdeğerdi. Her biri 400 kg olan ve aşırı ısınan kontrol çubuklarının soğutma suyuyla temas etmesi sonucunda kontrol edilemez bir su buharı ortaya çıkmış ve ortaya çıkan buhar basıncı reaktörün 1000 ton ağırlığındaki çelik kapağını yerinden ayırmıştır. Bu basıncın oluşturduğu patlama etkisiyle önce fisyon ürünü olan radyoaktif maddeler atmosfere yayılmış, 2-3 saniye sonra meydana gelen daha büyük bir patlama ile yakıt kanalları ve aşırı sıcak grafit çevreye yayılmıştır.
Patlamanın Sonrasında Neler Yaşandı?
Kazanın hemen sonrasında etkileri azaltabilmek için itfaiye ekipleri oluşan yangına hemen müdahale ettiler. Yangın esnasında yayılan radyasyon muazzam değerlerdeydi ve itfaiyecilerin tamamı bir kaç hafta içinde hayatlarını aldıkları radyasyon nedeniyle kaybettiler. Yangını santrale yakın bir köprü üzerinden izleyen yüzlerce kişi de o gece yaklaşık 1 milyon röntgen filmi çektirmeye eşdeğer olan radyasyona maruz kaldılar. Onların da akıbetleri itfaiyecilerden farklı olmadı.
Günlerce süren yangın mücadelesinde su kullanılması yetersiz kaldı. 2000 kadar helikopter uçuşu yapılarak santralin üzerine kum, bor ve kurşun atıldı. Bu maddeler yangının havayla temasını engelledi ve kısmi olarak radyasyon salınımını azalttı. Ardından on binlerce insan soğutma ve nükleer temizlik konusunda görev aldı. Bölgedeki radyasyon o kadar fazlaydı ki bu kişilerin kaza yerinde sadece 3 dakika çalışmalarına izin veriliyordu. Bu kadar az süre çalışmalarına rağmen yüksek radyasyona maruz kaldıkları için sonraki bir kaç ay içinde tamamına yakını hayatlarını kaybettiler.
Patlamanın hemen ardından çevredeki insanların zaman kaybetmeden tahliye edilmesi gerekiyordu ama tahliye çalışmaları patlamadan 36 saat sonra ancak başlayabildi. Yaklaşık 350 bin kişi geçici bir tahliye olduğu söylenerek bölgeden uzaklaştırıldılar. Tahliye geçici olmadı ve bölge tamamen insan yaşamına kapatıldı. Göç etmek zorunda kalan 350 bin kişi bir daha evlerine dönemediler. Bölgedeki tüm evcil ve vahşi hayvanlar itlaf edilerek derin çukurlara gömüldü.
Patlamadan bir kaç ay sonra santralin üzerine 300 bin ton beton döküldü ve betonun üzerine 6 bin ton çelik kaplandı. Bu yapıya Türkçe karşılığı mezar olan "Sarkofaj" adı verildi. Sarkofaj 2017 yılında ömrünü tamamladığı için daha büyük ve daha koruyucu olan bir yapıyla değiştirildi. Pripyat şehri günümüzde tamamen bir hayalet şehirdir ve kimse yaşamamaktadır.
Santralin kalbi sayılan çekirdeğindeki radyoktif madde rüzgarlar ve yağmur nedeniyle ülkemiz de dahil olmak üzere hızla tüm Avrupa'ya yayıldı. Yağmurla birlikte tarım ürünleri ve içme suları radyoaktif kalıntılarla kirlendi. Bu radyoaktif kirlenme çok uzun yıllar boyunca milyonlarca insanı etkiledi. Başta kanser olmak üzere pek çok hastalığa yakalanan insan sayısında onlarca kat artış yaşandı. Ayrıca patlamadan sonraki yıllarda doğan insanlarda vücut anomalileri görülme oranları kat be kat arttı.
Çernobil Patlamasının Ülkemize Etkileri
Ülkemizde o dönem yetkili durumda olan kişiler ekonomik kriz ve panik yaşanmaması için patlamanın ülkemizi etkilemediği konusunda demeçler verdiler. Durumu hafife almanın ötesine geçiren kişi ise dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı olan Cahit Aral oldu. Kameralar önünde çay içerek tehlike olmadığı vurgusu yaparak halkın sağlığıyla oynadı. "Türkiye'de radyasyon var diyenler dinsizdir" açıklaması da Cahit Aral'a aittir. Oysa patlama bölgesinden bizden çok uzakta ülkeler bile halkın sağlığını koruyabilmek için radikal uygulamaları hemen devreye almışlardı.
Uzmanlar Türkiye'de kanser vakalarının çok yüksek olduğu ve üzerinden 40 yıla yakın süre geçmesine rağmen bunda Çernobil'in payının büyük olduğu konusunda hemfikirler. 1986 yılından itibaren Marmara Bölgesi'nde kanser vakaları 2 kat artmış, 1995 yılından itibaren ise Karadeniz Bölgesi'nde artış oranı 3 katına çıkmıştır.
Yorumunuzu buradan gönderebilirsiniz